Türk köylüsü, bu gerçeği bir tokat gibi çarpmıştır bedelli isteyen zenginlerin yüzüne…
1920 Ağustos’unda Antep, henüz Gaziantep değildir. Fransız ablukası altında, hem ortalığı cehenneme çeviren top ateşine, hem açlığa ve susuzluğa, hem hastalığa, hem de bozgunculuğa karşı mücadele etmektedir.
Kentin zenginleri, verecekleri bir para karşılığında kendilerinin şehirden çıkışına izin verilmesi için, Kent Savunma Kurulu’nu ikna etmiştir. Ama köylünün söylenecek sözü vardır.
Bu karara karşı çıktılar ve şu bildiriyi ilan ettiler:
“Biz fakirlerin şu memlekette ne bir tek dikili ağacımız ve ne de servet namına hiçbir şeyimiz yok iken bile vatanımızı müdafaa, daha doğrusu bütün zenginlerimizin hesabına çalışıyor, onların mal ve mülklerini servet ve sematını muhafaza ediyoruz. Yine biz fakirler, kadınlı erkekli, düşman karşısında kanlarımızı akıtırken; zenginlerimiz ailesiyle üç dört katlı kagir binaların zemin katlarında 'hayatlarını sigortaya koymuş gibi' sıcak yemeğinin başında ve yumuşak yataklarının içinde vakit geçirdiklerini görüyoruz. Ve yine onların istirahatlarını temin için geceli gündüzlü cephelerde üzerimize örtecek bir şey bulunmadığı halde yastık yerine tüfeklerimizi başımızın altına koyarak kuru topraklar üzerinde vakit geçiriyoruz.
Bu ahvalin hepsini bildiğimiz halde yalnız kendimizi şununla aldatıyoruz:
Evet biz fakirler, cephelerde ifayı vazife ediyor isek, onlarda hiç olmazsa bizi bırakıp gitmediler. Belki bizim bu hizmetlerimizi yakından görürler de takdir ederler diye onları içimizde gördükçe daha ziyade cesaret ediyoruz.
Eğer bu zevatı-muhtereme hayatlarından korkup harice çıkar, serveti sayesinde işi gücü ile uğraşır ve biz fakirleri 'her vakit ölüme mahkûm; sırf zenginlerin emval ve eşyasının muhafazası, hayatının idamesi için yaratılmış' ayrıca bir kavim telakki ediyorlarsa ve bizi böyle ateşler içinde bırakıp gideceklerse bizim ne mecburiyetimiz var. Biz onlardan evvel gitmeyi biliriz. Onların canları aziz de bizimki neden olmasın. Onlar ölmek istemiyorlarsa biz neden ölelim. Şu memlekette servet namına düşünecek nemiz var. Hanlar, oteller, kıraathaneler, dükkânlar, mağazalar, köşkler, vesaireler bizim değildir.
Bugün memleketin müdafaası her şeyden büyüktür. Şu halde ne biz, ne de onlar harice çıkamayacaktır. Aksi takdirde silah istimal edeceğimize de (silah kullanacağımıza) emin olunuz...' (Mustafa Nurettin, Gaziantep Müdafaası, İst-1926 s. 174-175… A. Mardonoviç Şamsutdinov, Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı, s: 172-173)
Odatv.com
Kesinlikle hosunuza gidecek ilginc siteler : bursa karaca aşçılık kursarı anatolyum
No comments:
Post a Comment